Tarih Sayfası - 1 ; CIA ‘den Devşirilen Hücre Tipi Politika! 12 Eylül ve İBDA






F Tipi beyin yıkar


F Tipi cezaevleri ile ilgili tartışma ve eylemler sürerken, "hücre sistemi" uygulamasının, ABD'li ünlü psikiyatrist Dr. Edgar Schein'in kaleme aldığı, "Beyin Yıkama Özel Varyantları" adlı kitapta yer alan programla paralel olduğu ortaya çıktı.

ABD'li psikiyatrist Edgar Schein'in 1960'lı yılların başında hazırladığı "Beyin Yıkama Özel Varyantları" adli projesinde ortaya koyduğu, devletlerin hücre tipi hapishanelerde uygulayacakları temel program ve cezaevlerinde mahkumların nasıl yaşatılması gerektiğini düzenleyen 24 maddelik program, Türkiye'de yaşanan F Tipi Cezaevleri tartışmasında devletin öne sürdüğü argümanlar ile paralellik gösteriyor. Hücrelerin yaratıcısı olarak anılan Dr. Schein'in geliştirdiği programda, mahkumların izole edilen bölümlere yerleştirilmesi gereğinin altı çizilirken, bununla mahkumlar arası ilişkilerin bir şekilde kopacağı ya da ciddi bir şekilde zayıflatılacağı belirtiliyor.

Mahkumlar arasındaki grup olma normlarının parçalanması ve dağıtılması gereğine dikkat çekilen programda, mahkumların toplumsal düzenlerinden vazgeçtikleri ve tamamen izole oldukları bir grup düşüncesinin yaratılması gereği vurgulanıyor. Mahkumlar arasındaki her türlü dayanışma desteğinin yok edilmesinin altının çizildiği programda, mahkumların cezaevi koşullarını, yakınlarına ve arkadaşlarına yazmalarının engellenmesi gerektiği kaydediliyor.

Yeni Gündem 01.09.2000


'HÜCRE TIPI ÖLDÜRÜR'

Cezaevlerinin içinde ve disinda son zamanlarda olaylar çikmasina neden olan F Tipi cezaevlerinin, yetkililerin görüslerinin aksine mahkumun ruh yapisini daha agresif yaptigi ve sosyal davranis bozukluklarina yol açtigi belirtiliyor. Türk Tabibleri Birligi tarafindan yayimlanan 'Toplum ve Hekim' dergisinin 1997 Kasim sayisinda yayimlanan bir raporda, hücre tipi cezaevinin mahkumlarda heyecan, anlama ve karar verme bozuklugu, çocukluga giden bir davranis ve sosyal iliski bozukluklarina yol açtigi ifade ediliyor. Konuyla ilgili raporda, hayvanlar üzerinde yapilan deneylere yer verilirken su noktalar göze çarpiyor:

"Erişkin dönemlerde izole edilen farelerde sosyal davranis bozukluklari gözlenmistir. Akranlarindan ayrilan hamsterlarda ise kilo artisi, çevre ve karsi cinse ilgi kaybi görülmüstür. Benzer sekillerde akranlarindan ayrilan maymunlarda da bir çesit depresyon gelistigi izlenmistir."

Öte yandan, Bakanlik tarafindan hazirlanan Cezaevi El Kitabi'ndan da örneklerin verildigi raporda, Adalet Bakanligi'nin hücre tipi cezaevini onayladigi görüsüne yer veriliyor. El kitabinda şu satirlar ise dikkat çekici:

"Teröristler birbirleriyle haberlesmemelidir. Çünkü terörist haberlesmedigi zaman sudan çikmis balik gibi ölür. Baska bir ifade ile teröristi ruhen ve fikir bakimindan besleyen kaynaklar veya kanallar kesilip kurutulunca, onun devrimci, yani yikici yani ölür."


TARİH 12 EYLÜL, DUVARLARİN ARDINI ANLATTILAR

- 12 Eylül döneminde girdigi cezaevinde 1.5 yil hücrede kalan Memik Horoz, hücreden çiktiktan sonra arkadaslarini taniyamaz hale geldiklerini belirterek, "Yüzünden taniyamiyorsun. Bir tek sesi kulaginda kaliyor. Sesini duyunca, 'Aa sen o degil misin?' diyorduk" dedi. IHD Istanbul Subesi tarafindan düzenlenen "Duvarlarin arkasinda insan haklari" konulu forum dün Tarik Zafer Tunaya Kültür Merkezi'nde yapildi. Toplantiya çok sayida tutuklu yakini, insan haklari savunuculari, dernek temsilcileri, uzman ve yazar ile uzun süre cezaevlerinde hücrede kalan magdurlar katildi. Tutuklu yakinlari isiklari söndürülen salona ellerinde Ulucanlar Katliami'nda yasamini yitiren tutuklularin fotograflariyla girerek mumlar yakti.

Hücre magdurlari Daha sonra söz alan ve 1981 ile 1991 yillari arasinda çesitli cezaevlerinde tutuklu kalan ve bu süre içinde toplam üç yil hücrede yatan Memik Horoz, yasadiklarini söyle anlatti: "Cezaevinde her seyi iskence aleti haline getirmislerdi. Sagmalcilar'da 1.5 yil hücrede kaldim. Benim gibi çok sayida arkadas böyle kaldi. Hücredeyken arkadaslarimizi tipini, yüzünü unutmustuk. Sadece bazen biribirimize seslenerek, kimin kim oldugunu unutmamaya çalisiyorduk. Bir buçuk yil sonra bizi havalandirmaya çikardilar. Kimse biribirini tanimiyor. Birbirimize bakiyoruz, çikaramiyoruz. Daha sonra bazilari aralarinda konusuyor. Sesini duyuyoruz. Aa sen o degil misin diyorduk. O sekilde birbirimizi taniyorduk."


05 Mayis 2000
KARTAL CEZAEVI'NDE BULUNAN IBDA-C DAVASINDA TUTUKLULARIN DURUMLARI ILE ILGILI GÖZLEM RAPORU
GIRIS
Mazlumder Istanbul Subesine basvuruda bulunarak Kartal Cezaevinde tutuklu bulunan eslerinin halen "hak ihlallerine ugradiklari" gerekçesiyle yaptiklari açlik grevinden dolayi, magdur olduklarini ifade eden bir grup basvurucunun yardim talebi üzerine durumu yerinde tespit etmek amaciyla anilan cezaevine gidilmis, bahsi geçen tutuklularla görüsülmüs,tespitler yapilmis sonuçta bu rapor hazirlanmistir.
I- SIKAYETLER •
II- Açlik Grevinin Baslamasi 28.04.2000 tarihi itibariyle halen sayisi kesin olarak belirlenememekle beraber 30 civarinda tutuklunun açlik grevinde oldugu belirtilmistir. Sayinin kesin olarak belirlenememesinin sebebi, açlik grevini gerçeklestiren tutuklularla hiç kimsenin görüsme imkaninin olmamasidir. Açlik grevinin gerçeklestirenlerden ikisinin kismi felç geçirdigi ve revirde tedavi altina alindigi beyan edilmektedir. Açlik grevinin sebebi olarak asagida belirtilen hak ihlalleri gösterilmis, bu hak ihlallerinin giderilmesi yönünde taleplerin yazili olarak cezaevi idaresine ve savciliga bildirildigi ancak, hiçbir iyilestirmenin yapilmadigi vurgulanarak son çare olarak süresiz açlik grevine gidildigi ifade edilmistir. Görüsme gerçeklestirdigimiz tutuklular açlik grevinin baslangicinda durumu yazmis olduklari dilekçeler ile Adalet Bakanligi, Içisleri Bakanligi ve Saglik Bakanligina bildirdiklerini ve öz itibariyle insan onuruna yakisir bir sekilde yasamlarini sürdürmeyi talep ettiklerini belirtmislerdir. • Hücreler Tutuklular Metris Cezaevinden buraya sevk edildiklerinde 10-15 gün süresince 4-5 m2 lik hücrelerde tek baslarina kalmislardir.

Bu büyüklükteki hücrelerin çok sagliksiz oldugu , mazgallarin kapi altlarinda oldugu ve burada insan onuruna yakismayan bir sekilde tutulduklarini, Salih Mirzebeyoglu , Sadettin Ustaosmanoglu ve Ali Osman Zor ismindeki tutuklularin hala tek kisilik hücrelerde kaldiklari , hiçbir sekilde bir insan sesini duyamadiklari ve kimseye de seslerini duyuramadiklari bir ortamda kaldiklarini beyan etmislerdir. •

Güvenlik ve Aramalar Cezaevinin iç kisminda da asker bulundugu yasalara aykiri olan bu durumun rahatsizlik verdigi dile getirilen diger bir husustur. Çok hassas elektronik cihazlardan geçildigi halde hem blok girisinde hem de kogus girisinde arama yapildigi , Kartal Cezaevine ilk geldiklerinde de arama sirasinda tamamen çiplak hale getirildiklerini beyan etmislerdir. Ayrica siklikla koguslarda arama yapildigi, bu aramalar esnasinda 3 kisilik odalari 30 kisilik asker grubunun aradigi , birçok hak ihlallerinin ve onur kirici davranislarin oldugunu belirtmislerdir.

Söyle ki; aramalar esnasinda tutuklularin disari çikarildigi , bütün çöplerin , yiyeceklerin , içeceklerin , temiz ve kirli giysilerin ve diger bütün esyalarin bir araya kogusun ortasina döküldügü ve kogusun rezalet bir duruma geldigi belirtilmistir. Bütün bunlar olurken tutuklulara hakaret edildigi ve psikoloji rahatsizlik olusturacak davranislarda bulunuldugu özellikle, kabe resmi, Kur'an'i Kerim, seccadeleri ve tesbihlerinin çöplerinin arasina atildigi, böylelikle tahrik edilmek istenildiklerini bildirmislerdir. Bu aramalardan sonra gerekli temizlik ve düzenleme tutuklular tarafindan yapildiktan hemen sonra tekrar arama yapilarak ayni islemlerin tekrarlandigini belirtmislerdir. • Fiziki Durum , Havalandirma ve Saglik Tutuklular, bulunduklari bölümlerin yagmur aldigini, islak yataklarda yatmak zorunda kaldiklarini, havalandirma bölümünün tellerle kapli olmasindan dolayi kogus ile havalandirma arasinda bir fark göremediklerini , bu nedenle havalandirma ile ilgili haklarini kullanamadiklarini, kitap okuma imkanlarinin olmadigini, spor imkani taninmadigini ve iç organlarinda bozulma sikayetlerinin her geçen gün arttigini dile getirmislerdir. Bu durumun tutuklulari umutsuzluga yönelttigi özellikle belirtilmistir.

Hemen hemen bütün mahkumlar ve tutuklularin durusmalara giderken ellerinin önden kelepçelendigini ancak kendilerinin ellerinin arkadan kelepçelendigini , bu nedenle ciddi derecede omuz agrilari çektiklerini ve bu onur kirici bir uygulama olmasi dolayisiyla bu uygulamanin sona ermesini istediklerini bayan etmislerdir. •

Ziyaretçi ve Avukat Görüsleri En yogun belirtilen sikayetlerden birisi de ziyaretçiler ve yakinlarla görüs durumudur. Özellikle tutuklu yakinlarinin da dile getirdigi bir sorun bu. Tutuklularin es ve yakinlari bazen aksama kadar beklediklerini ve bu bekleme sonrasinda kendilerine bugün görüs yok denilebildigini belirtiyorlar. Bazen de saatlerce bekleyip , çok yogun ve onur kirici sekilde aramalardan geçtikten sonra sadece birkaç dakika görüsebildiklerini, çocuk görüsünün ise önceleri hiç olmadigini simdi ise bazen çok kisa görüsebildiklerini beyan etmislerdir. Avukat görüsü ile ilgili yasanan problem ise; Avukat ile görüsler için ayrilan kabin sayisi kisitli oldugundan avukatlar ile yetersiz sürede görüsebildiklerini beyan etmislerdir.
III- TALEPLER : Tek kisilik hücrelerde kalan arkadaslarinin bu tek kisilik hücrelerden çikarilmasi ve tutuklularin birbirleri ile görüsme imkanina kavusmasi • Cezaevi iç kisimdaki askerin çikmasi • Ziyaretlerin kesintisiz ve tam gün olmasi ile çocuk görüsünün saglanmasi • Kitap okuma ve spor gibi sosyal ve kültürel etkinlik yapilabilmesi • Avukat görüsünde olusan sikintilarin giderilmesi • Aramalarda yogunlasan hakaret ve tehdit içeren sözler söylenmemesi ve bu aramalar sirasinda koguslarin kirletilmemesi ve yiyeceklerin ortaya dökülmemesi • Ibadet için kullanilan ve özellikle dini açidan özellik arz eden Kabe resmi , seccade ve benzeri esyalarina hakaret edilmemesi ve bu esyalara zarar verilmemesi
IV- III- IDARENIN TUTUMU: Raporumuza konu olan basvuru ve bunun neticesinde IBDA-C'li tutuklularin ifade ettikleri sikayet ve talepler ve açlik grevi ile ilgili olarak Kartal Cezaevi idaresinin görüsünü de almak istedik. Zira bu tarz çalismalarimizda taraflarin görüsünü almak ve bunu da raporumuza ilave etmek seklinde bir usul kullanmaktayiz. Bundan yola çikarak Kartal Cezaevi 1. Müdürü Recep Gögüs 'ü arayarak tarafimiza yapilan basvuruyu ve bu basvuru sonunda bize ulastirilan sikayetler ve açlik grevi ile ilgili bilgileri kendisine söyledik ve görüsünü almak istedigimizi belirttik. Ancak Recep Gögüs kendisinin "göreve yeni basladigini, bu nedenle bilgi sahibi olmadigini bahsettigimiz konular ile ilgili olarak bize bir açiklama yapamayacagini" belirtmistir. Kendisine bu konuda Kartal Cezaevi idaresinden bilgi almak istedigimizi ve bu konuda kimden bilgi alabilecegimizi sordugumuzda Kartal Cumhuriyet Bassavcisi'ndan bilgi alabilecegimizi belirtmistir. Bunun üzerine Bassavci Hüseyin Poyrazoglu'na ulasmaya çalistik. Ancak kendisini defaatle aramalarimiz ve görüsmek için yaptigimiz müracaatlar maalesef sonuçsuz kalmistir. Bu nedenle raporumuzda idarenin görüsünü sunamamaktayiz.
V- IV- KANAATIMIZ: Görüsmüs oldugumuz tutuklu ve tutuklu yakinlarinin bizlere beyan ettikleri bilgileri yukarida sunmus bulunmaktayiz. Bizler Kartal Cezaevi ziyaretimiz sirasinda Avukat görüsü konusundaki sikintilari bizzat yasadik. Avukat görüs kabinlerinin sinirli sayida olmasi; görüsme sirasi beklemek ve kisa süreli görüsme yapmak neticelerini dogurmaktadir. Tutuklu yakinlarinin da görüsme için uzun süre bekledikleri ve sira ile alindiklarindan bekleyisler uzadigi ve görüs süresinin de buna bagli olarak kisa sürebildigini müsahede ettik. Gözlemledigimiz diger bir husus ise tutuklu yakinlarinin açlik grevinde bulunan yakinlarinin sagliklarindan ve hayatlarindan duyduklari endise olmustur. Birçok tutuklu yakini yetkililere sözlü ve yazili ulastiklarini ancak hiç kimsenin bu açlik grevini bitirmek için çaba sarf etmedigini söylemislerdir. Yakinlarin duyduklari bu endise ve kaygi açlik grevinin bugün itibariyle 47. güne ulastiginin beyan edilmesi ile had safhaya ulasmistir. Açlik grevini gerçeklestirdigi beyan edilen kisilerin tamami tutukludur. Baska bir deyisle suçlulugu sabit oluncaya kadar tedbiren hürriyeti kisitlanan kisilerdir. Suçu sabit olmayan kisilere yönelik hak ihlallerinin olmamasi gerektigi gibi her halde ister tutuklu ister mahkum olsun herkesin insan onuruna yarasir bir sekilde yasamlarini sürdürme haklari teminat altina alinmistir. Biz her kim olursa olsun her mahpusun insan onuruna yakisir bir sekilde yasam sürmesini istiyoruz. Bu nedenle Adalet Bakanligi ve diger ilgili kurumlarin Kartal Cezaevindeki söz konusu bu durum ile ilgili gereken incelemeleri yaparak aciliyetle hukuka aykiriliklarin tespit edilerek giderilmesi ve açlik grevinin sona erdirilmesi için gereken girisimlerin yapilmasini talep ediyoruz. Av. Gülden SÖNMEZ Av. Gönül KÜÇÜK



7. Die »Luxuszellen«

»Seht her!« schreit das Massenblatt Sabah am 24. Juni auf Seite 1: »Luxushotel im Gefängnis: Wandteppiche, Handys, 30-Kanal-Fernseher, Kühlschrank, parfümierte Klimaanlage« und zeigt Fotos der Mafiazellen im Gefängnis von Kartal. Die Öffentlichkeit soll glauben, dass Kartal das Paradies ist. Die Propaganda soll konditionieren: Die Knäste sind außer Kontrolle, die harte Hand muss durchgreifen und: reformieren. Kartal ist ein Reformknast. 1986 gebaut, war er ein sogenannter »E-Typ«: Sondergefängnis, höchste Sicherheitsstufe. Nach dem Umbau lautet die Chiffre »F-Typ«: Isolations- und Einzelzellen-»Reform«. Der Istanbuler IHD-Menschenrechtsverein legte im Frühjahr 2000 eine Studie über Kartal vor: Einzelzellen, 24-Stunden Einschluss, Klo auf der Zelle, Essen durch ein Loch in der Stahltür, kein Tageslicht, keine Sichtmöglichkeit nach draußen, kein Kontakt zu Mitgefangenen, Hofgang unter Stacheldraht, Verwandtenbesuch eine halbe Stunde pro Woche, Verbot von Lebensmittelpaketen (1999 bezifferte das Justizministerium die Tagesration eines Gefangenen: Frühstück, Mittag- und Abendessen, auf 165.000 Türkische Lira, ein Brot kostet 40.000 TL, eine Suppe 250.000 TL). Ali Osman Zor nach sechsmonatiger Totalisolation in Kartal zu seinem Anwalt: »Deine Geschmacksnerven, das Riechen, Hören, Fühlen und Sehen verflüchtigen sich. Über nichts mehr kann man lachen und weint über die kleinste Angelegenheit. Die Isolation nimmt einer Person jedes Gefühl der persönlichen Sicherheit... du fühlst dich, als könntest du in jedem Moment getötet werden. Das Ziel ist diese alles durchdringende Angst zu verstärken, Selbstmordgedanken zu erzeugen, schlussendlich deine Psyche völlig zu brechen.« Die Mafia-Gefangenen in Kartal wickeln ihre Kommunikation mit der Anstaltsleitung über Zimmerboys und Handys ab. Die Gefangenen der islamistischen IBDA-C (»Kämpfer des großen islamischen Osten«) - eine frühe Abspaltung der Hizbullah-Organisation, die sich der staatlichen Funktionalisierung als Todesschwadron gegen Kurden und die PKK verweigerte - sind dagegen in der Totalisolation. Sie sind die Testratten für das »Labor« Kartal, wie nach dem Selbstmordversuch des IBDA-C-Führers Salih Mirzabeyoglu sein Verteidiger erklärte: »Seit fünf Monaten war er ununterbrochen eingeschlossen. Zuletzt berichtete er über Stimmen im Kopf, über Halluzinationen und ein permanentes Rauschen. Er vermutet, um die Wirkung der Isolation zu potenzieren, wurden seinem Essen möglicherweise Chemikalien oder Drogen zugesetzt.« (Yeni Gündem, 30.6.2000) Auch die Gefangenen der 2. Friedensdelegation der PKK sind in Kartal. Ihr Weg für den Frieden aus dem europäischen Exil in die Türkei endete in den neuen »Europa-Zellen« (Justizminister Turk). Kartal-F-Typ, das ist die türkische Chiffre für Stammheim, den Toten Trakt in Köln-Ossendorf, Frankenthal, Moabit oder Celle. Die US-amerikanische Menschenrechtsorganisation Human Rights Watch kritisierte in einem Memorandum das Isolationsregime in Kartal. Die keinesfalls links einzuordnende Organisation verwies dabei auf eine Stellungnahme der Europäischen Kommission für Menschenrechte von 1975: »Isolation kann die Psyche und Physis nachhaltig und tiefgreifend beeinträchtigen. Festgestellt werden kann u.a. chronische Apathie, emotionale Instabilität, Verminderung der mentalen Fähigkeiten, Schlaflosigkeit, Konzentrationsstörungen.« Die damaligen Kläger waren im 7. Stock von Stammheim isoliert. Ihre Namen: Gudrun Ensslin, Andreas Baader und Jan Carl Raspe - Gefangene aus der RAF

Hiç yorum yok: