AYASOFYA CAMİİ'İNDE NAMAZ ŞART OLDU




Geçmiş hükümdarlardan biri bir bilgeye,

“- Devlet başkanları için en yakışan en övülen özellik hangisidir?”

diye sorunca şu cevabı alır:

-“Yavaş ve düşünerek hareket etmektir”

Bilge aynı zamanda bildiğini yaşayan olduğuna göre, bildiğini yaşayan-yaşatan..


Peki şimdi bu cevapdan, başkanlıklara ve hatta devleti yönetmeye talib fertlerin kendilerini gerçekleştirip veya gerçekleştiremediklerini, inandıkları davanın (her neye inanıyorlarsa) samimiyetini nereye kadar devam ettirebildiklerinde görebilir miyiz?

Parti ,dernek, teşkilat, şu, bu kuruluş üzerinden değil de bir mesele üzerinde gidecek olursak, mesela sıcağı sıcağına izlediğimiz Ramazan bayramında “AYASOFYA’DA KILINACAK OLAN NAMAZ” hadisesi malum. Lakin bir anda bayram arefesinde bitirildi.

İşin siyasi yanı bir tarafa, böyle bir organizasyonun talibi olan parti daha sonra bundan vazgeçtiğini ilan edince şu düşünceler ister istemez akla geliyor:

-12 Eylül referandum öncesi devlet kurumlarının müdahalesinden doğacak etkinin sandığa yansıması …

-Bu işi organize edenlerin dünya kamuoyundan alacakları tepkinin farkına varıp, yapı olarak etkileneceklerini düşünmeleri…


- “Ayasofya davası” gibi yüzyıla yakın süren mukaddes bir davanın birikim sorumluluğunu kaldırabilecek kararlılıkta ve inanışta olmadıklarını düşünmeleri.. vs.

Bu düşünceler böyle bir organizasyonu düzenlemeye çalışan partiyi sonradan etkilemiş olabilir veya olmayabilir..

Bizim temennimiz olmadığı kanaatinde yoğunlaşmakla birlikte, dikkatimizi çeken nokta da bu değil.

Dikkatimizi çeken nokta, BBP parti teşkilatı tarafından üyelerinin cep telefonlarına gönderilen sms mesajıdır ki, şöyle:

“- Provakasyon olma ihtimaline karşı EMNİYET YETKİLİLERİNİN RİCASI üzerine ve GENEL MERKEZİN İSTEĞİ doğrulltusunda Ayasofya'da kılınacak olan namaz iptal edilmiştir".

Ayasofya Camii içinde namaz kılınacağı , böyle bir talebin yoğun ilgi göreceği ve yaklaşık yüzyıllık bir tabu’nun yıkılacağından endişelenenler harekete geçtiler. .

Bu mesaj, başı ve sonu nereye dokunacağı düşünülmeden saçılmış bir söz.


Böyle, “yavaş ve düşünülmeden” serdedilen bu söz ilk başta bu işi organize edenleri bağlar:

Ayasofya mevcut kanunlara göre müze konumunda yasayla bağlanmışken ve sizin insanları böyle bir yasayı çiğnemeye davet etmeniz -af dileyerek söylüyorum- PROVAKATÖRLÜĞÜN HEM BAŞINI ÇEKMEK ve hem de organizasyonunu yapmak zannı altında tutuyor.

Bununla da kalmaz, geçmiş dönemde Ayasofya’da kıldığınız apar-topar namazın mahiyetini kendi kendinize iptal ederken, kitlenize “hatta savunduğunuz değerleri” tersine çıkarıcı, batının “pleseng” laflarını ağzınıza dolayarak “nutuk” atıyoruz zannedersiniz belki ama, aslında çok kısa bir sürede farkına herkesin varabileceği gibi, yönetiminizin değerlerini –kendiliğinden- yitirtmiş olduğunuzun ilanını yapmış oluyorsunuz.

İşin “öncesi” kendi kendini iptale götürmüşken “sonra”, organizasyonu iptal eden parti yetkililerinin ayrı bir fecaati dir:

“- Bayram günü erken saatlerde Ayasofya önünde doluşan küçük gruplar, işi organize edip daha sonra iptal eden parti yetkilileri tarafından Ayasofya önünden uzaklaştırılmak üzere Sultanahmet camiinde namaz kılmaya yönlendirildi. Bunu kabul etmeyen ve namazlarını Ayasofya’da kılmak isteyen ve bunun için buraya geldiklerini söyleyen Müslümanlar, Ayasofya önünde getirdikleri seccade ve örtüleri yola serip Bayram Namazını kıldı. Daha sonra, organizasyonu iptal etiklerini dile getiren BBP İstan bul İl başkanı ; “ basın açıklaması yapıldığını ve tekbir getirmeden, sessizce dağılması telkini yaptı”. Bunun üzerine, Müslümanlar içinden bazı ERENLER ise; “basın açıklamasının şu an burada ve bu meydan da yapılması gerektiğini, dağılmak isteyenin gidebileceğini ve bu davanın herkesin taşıyamayacağı kadar büyük bir dava olduğunu” vurguladılar. Organizasyonu iptal eden yetkililer ise bazı “erenleri provakatör”lükle suçladılar. Bunun üzerine "Erenler" kısa bir konuşmanın ardından tekbir ve selamlarla oradan ayrıldı..”

“Bilge” ile “bilgelik taslayan” arasındaki farkı bu müşahhas örnek herhalde net bir şekilde açıklar. Bir işe neye nisbetle başladığını bilemeyen fert/ler veya zümreler nasıl hitama erdireceklerini bilemedikleri gibi “yarım iş”in tamamlanmasının “şart” olduğunu, aksi takdirde “geleceğe köstebek tünelleri” bıraktıklarını da bilemezler.

Allahın izni, büyüklerin himmetiyle, olanların aksine, akış tersine döndü; 1999'da açık denizde kopan fırtınanın öncü dalgaları vurmaya devam ediyor. Beklenen rahmet selini ise Üstad’ın “Ayasofya hitabesi”nden okuyalım;

“- Gençler! Bugün mü, yarın mı, bilemem!

Fakat Ayasofya açılacak!.. Türk'ün bu vatanda kalıp kalmayacağından şüphesi olanlar, Ayasofya'nın da açılıp açılmayacağından şüphe edebilirler.

Ayasofya açılacak... Hem de öylesine açılacak ki, kaybedilen bütün mânalar, zincire vurulmuş masumlar gibi onun içinden fırlayacak!.. Öylesine açılacak ki, bu millete iyilik ve kötülük etmişlerin dosyaları da onun mahzenlerinde ele geçecek...

Ayasofya açılacak!... Bütün değer ölçülerini, tarih hükümlerini, dünyalar arası mahsup sırlarını, her iş ve herşey hakkındaki gerçek miyarları çerçeveleyici bir kitap gibi açılacak...

Allah tarafından mühürlenmiş kalplerin mühürlediği Ayasofya, onların aynı şekilde mühürlemeğe yeltenip de hiçbir şey yapamadığı, günden güne kabaran akınını durduramadığı ve çığlaştığı günü dehşetle kolladığı mukaddesatçı Türk gençliğinin kalbi gibi açılacak...

Ayasofya'yı, artık önüne geçilmez bu sel açacak...

Bekleyin gençler!.. Biraz daha rahmet yağsın... Sel yakındır.

Fatih ve Onun Yeni Nesline Selam!

"Hiçbir yalan, ilelebet payidar kalamaz!"


“Allah tarafından mühürlenmiş kalplerin mühürlediği Ayasofya“nın “tarih hükümlerini çerçeveleyici bir kitap” olduğunu, BAĞIMSIZLIK SEMBOLÜMÜZ olduğunu bildiklerini zannedenler, bunu kukumav kuşu gibi terennum edip duranlar, ağızlarından Necip Fazıl’ı düşürmeyenler, hayrlı bir iş yapacaklarken ve bu da onları belki “sürülmüş tarla” olmaktan çıkarıcı bir fonksiyonu başlatıcı olacakken, “Emniyetdeki abileri” ile “büyüklerinin tavsiyesi”ne uyarak, “Fatih ve onun yeni nesli” olacaklarına, İsrail’i “otorite” olarak tanıdığını tüm dünyanın önünde, bir teşbih yaparsak, kadınların “ped”lerini teşhir etmesine denk bir utanmazlıkla ilan eden Pensilvanya’lıya uymayı tercih ettiler.

Hayat bir tercihler demetidir zaten.

Ya asalak gibi yaşayacaksınız ya “provokatör” denilse de ONURLUCA ve VATAN UĞRUNA!

BBP’yi “parasal” olarak destekleyerek, basında kendi gazeteleri ile gündemde tutarak bugünlere –“sürülmüş tarla”- getiren zihniyet, (tafsilatını www.nizamialem.org’dan öğrenebilirsiniz) bugün hala “iftar masraflarını” vererek (ve belki de daha kimbilir neleri vererek) desteklediğ partiyi, –kimse darılmasın, yaşanmış H. Dink misali örneklere göre söylüyoruz- “paralı asker” gibi gördüğünü apaçık ortaya koyarken sormak lazım, “onurluca” yaşamak mümkün olabilir mi?

“Allah tarafından kalpleri mühürlenmiş” olanların anladıkları tek dil, “para”dır; “Ayasofya’da bayram namazı” da bu dil’in BBP’deki “işbirlikçilerini” ortaya koydu.

furkandergisi

Hiç yorum yok: