"Sürülmüş Tarla"daki Manyak ve Sapıkları Temizlemek


SİNAMİ ORHAN

Gelişecek ve büyüyecek bir hadise seneler öncesine götürdü bizi…
BBP Genel Başkan Adayı ve MKYK üyesi Yavuz Ağıralioğlu, BBP’nin olağanüstü kurultayı toplaması için gerekli olan rakamın üzerinde bir sayıyı, 242, sağladıktan sonra imzaları partiye vermek için gittiğinde içeri giremiyor üstelik hafifden bir kavga gürültü cereyan ediyor vs. tafsilatı gazete köşelerinde mevcut, oradan takib edilebilir.

Bunun üzerine kendilerine “şehid Başkanın son divanı” diyenler hemen karşı propagandaya başlayıp, imzaların sahte olduğunu öne sürüyorlar; bundan sonrasını kurultaycıların yazısından takib edersek eğer olaylar şöyle cereyan ediyor:
“-Ve ertesi gün rezaletin son perdesi yaşandı. Yönetime geldikleri günden bu yana AKP’nin her politikasını destekleyen ve yakalarında ki hilal-gül rozeti olmasa AKP Ankara İl Başkanlığı zannedilecek genel merkez yönetimi, kendilerinden son derece memnun cemaatin yayın organı ZAMAN gazetesine dudakları uçuklatan bir açıklama yaptılar. Habere göre Yavuz Ağıralioğlu ve beraberindekilerle birlikte 242 imzanın sahibi, partinin referandumda evet tavrına nisbetle oluşturulmuş, partiyi karıştırmak isteyen, ergenekoncu oldukları için partiden kovulan ve on yıldır uğramayan tiplerdi(!) Ve bunların içinde Yavuz Ağıralioğlu'ndan başka hiçbir partili yoktu, üstelik Ağıralioğlu ibda-c ciydi...”

Yavuz Ağıralioğlu’nu geçmişinden ötürü laf kondurmayan ama “imzacıları” karalayarak bir “köylü kurnazlığı” ile Ağıralioğlu’nu “oyuncak-kukla” durumuna sokan bu haberde dikkatimizi çeken, “kukla”lığının delili olarak “İbda-c’li” olmasını öne sürmeleri.
Gülen ve adamlarınca, ki gerçekten de her türlü çığırtkanlık ve cırtlaklık yaparak “psikolojik harp” uygulamalarını tatbikde gündengüne “uzmanlaşıyorlar”, bunu bir kenara bırakırsak, “İbda-c”yi daha dün “saman altından su yürüttükleri tv”lerinde “balyoz’da tutuklanacak kanaat önderleri” diyerek isim isim saydıklarının arasına, dergimizin genel yayın yönetmeni Saadeddin Ustaosmanoğlu’nu “İsmailağa; İbda-c” diye gösterir ve “balyoz’a destek” bekler bir şekilde “mülayimce” sunarlarken, Y. Ağıralioğlu’nun durumunda da “cabbar” bir şekilde sunuyorlar… Ergenekoncuların “tutuklanacaklar listesi”nde bulunan biri ve bağlı olduğu fikir nasıl “Ergenekon yanlısı” olur, bu açık tenakuzu nasıl cevaplar, umurumuzda da değil.
Neymiş, “üstelik Ağıralioğlu İbda-c ciydi...”

O öyle midir değil midir, elimizde “İbda-c listesi” bulunmadığından ve öğrenmeleri gerekir, BULUNAMAYACAĞINDAN ötürü, “evet-hayır” demek gibi bir durumumuz yok; fakat başta söylediğimiz üzere, bu gelişecek ve büyüyecek hadise bizi seneler öncesine götürdü.
Sene ‘92’nin başları. Amiral Tafdil’deki İbda Yayınlarından gelen bir telefonla “Ak-Doğuş Dergisi İdarecileri” olarak orta katdaki odada bir toplantıya çağrıldık. “Gabi” oradaydı ve konuk da, “acil olarak çağıran” da, içeriden yeni çıkmış MUHSİN YAZICIOĞLU…

Merhum Muhsin Bey kendinin bir “durum değerlendirmesi”ni yaptıkdan sonra, “albay”ın ve partisinin durumuna getirdi sözü, “Ak-Doğuş”da yaptığımız yayınların “ayrılmayı öne getirdiği ve acil haline soktuğunu” anlatıp DAVAMIZ DEDİĞİ İBDA’NIN TABANA ANLATILMASINDA YARDIMCI OLMAMIZI istedi.

“- Beni Anadolu’dan birçok yerde çağırıyorlar, her yere gidemiyorum, herkesi de gönderemiyorum, yerleri ben ayarlayacağım, sizler de gidip orada davamızı, İbda’yı anlatacaksınız, artık başka yol kalmadı!“

Nitekim bunun akabinde İbdacılar tarafından partinin binası Ankara’da tutuldu, parti tüzüğü kaleme alındı ve kuruldu.
Şimdi Y. Ağıralioğlu’na “İbda-C ci” diye fiske vurduklarını sananlara açıkça söyleyelim ki, BBP’nin KURULUŞ SÜRECİNDEN, KURULUŞUNA KADAR dahlimiz mevcuttur ve bir “İbda- C ci” aranacaksa eğer, merhum Yazıcıoğlu bunun başında gelirdi!

Gelirdi diyoruz çünki, sonra “saman altından su yürütenler” devreye girdi ve üstelik Ağıralioğlu’nun ekibini suçladıkları “Ergenekoncular”la işbirliği içinde!

O günleri hatırlayanlar bilirler, A. Çatlı da “legale” çıkmak için Yargıtay ile görüşüyor, birtakım “valizler” karşılığı üzerinde bulunan “kirlilikten” kurtulmaya çalışıyordu. Yeni partinin kuruluş süreci de başlamıştı.
İşte bu anda iki noktadan “tarlayı sürmek isteyenler” devreye girmeye başlamışlardı.

Birincisi, Susurluk’un babası, “1000 operasyon’cu” Mehmet Ağar; hem Çatlı hem de Yazcıoğlu ile görüşüyor ve zaten kafasında verdiği karar gereği Çatlı’nın partinin başına geçmesini “ertelemeye” veya “oyalamaya” çalışırken Yazıcıoğlu’na da, elbette o an bunlardan habersiz, “şartlar sürerek” teslim almaya çalışıyor. Şartlardan birincisi ve en önemlisi de “İbdacıların teşkilâtlardan temizlenmesi”…

Saman altından su yürütmeye çalışan “yeni gladyo”cular da, Hüseyin Gülerce ile birlikte Yazıcıoğlu ile görüşüyor, “yeni bir partisiniz, reklama, sesinizi duyuracak bir yere ihtiyacınız var, sizin gazete küçük, Zaman ise büyük gazete, içinizden “İbda-c cileri” atınız, sayfaları size açalım!” teklifini götürüyorlardı.

O dağda ölmeden çok önce “ölüm kararı”nı imzalayan Yazıcıoğlu, “küçük olsun benim olsun” mantığını kabul etti ve bir basın toplantısı ile İbda işaretini yaparak “bu işareti yapanlarla hiçbir alakamız yoktur!” açıklamasını yaptı. Böylece Yazıcıoğlu, “bizim tarlayı çok önceden sürmüşler” dediklerinin “yoluna” girdi ve partide, gençlik teşkilatında büyük bir tasfiyeye başladı. Yayın organlarımızı teşkilata sokulmasını yasakladı.

Buradan bakarsanız, o günden bugüne, memleketimizdeki birçok “misyoner cinayeti”nde, saldırısında “izleri” bulunan BBP’lilerin, Mehmet Ağar ve Gülen örgütü ile akrabalıklarına bakmak gerekir; birilerini lekelemek için kullandıkları “İbda-c ci” lafı havada kalmaktadır, teşkilâtın “emirkomuta düzeni” tamamen onların elindeydi çünki.
İbda’ya yönelik saldırılar, “Muhalif” isimli haftalık dergide, 1999 sürecinden sonra, İbda’ya yönelik o katliam öncelikli saldırıların hemen akabinde, “derin” kitablar yazmakla ünlenmiş Hakkı Öznur öznesi ile ki partinin genel başkan yardımcısıdır, devam etti.
Metris’den Sancar’ın şehidlik kanları ile süslenerek çıkartılıp Eskişehir Özel Tip’e konulduğumuzda, “komşumuz” olan “İdi Amin”in bize gönderdiği “Muhalif”i okurken Öznur öznesinin “28 Şubat ve Müslümanlar” değerlendirmesini gördük.

Suratında zerre kadar zeka belirtisi olmayan Öznur öznesi, 28 Şubat’ın “ezmesi” ile birlikte önüne geleni “provokatör” ve “karanlık mihrak” olarak niteleyip o günlerin modası olan “öz eleştiri yapmalıyız” laflarını geveleyerek İbda için “karanlık mihrakların oyuncağı…” gibi boyundan büyük ve saman altından su yürütmeye çalışan yeni gladyonun “kanalında” küfrünü kusuyordu.

“Muhalif”in yazı işleri ile “editörü”ne bire cevabi yazı yazdım, “söz hakkı” dedim ama oralı olunmadı ve Yazıcıoğlu’nu bile “karanlık mihrak” diye niteleyebilecek olan yazının “genel tutum” olduğunu anlamış olduk böylece.

90’lara gelen süreçde “Bizim Ocak”ın da çıkmasına vesile olan, onun “sert” tarafını temsil eden “Mesele” dergisinin Ak-Doğuş’la olan teşrik-i mesaisini, başta Bursa cezaevi olmak üzere, “ülkücülerin” bulunduğu cezaevlerinden dergimize gelen mektubları ve o mektubların “isim sahiblerini” yazmaya gerek yok; şunu demek istiyoruz yani, bize “karanlık mihrak” diyen ALÇAK ÖZNE, aslında “nevzuhur” bir tipdir ve “ülkücülük” ile kesinlikle bir alâkası olmayan, belki “yeni Mümtaz’er” olabilecek tıynetde, Gülen’in yamacından ayrılamayacak ve “yeni gladio”da “eğitimcilik” yapabilecek bir “unsur”dur sadece!

Şimdi bu “unsur”lar, o meşhur “temizlik” esnasında karşı duruş almış bulunan Yavuz Ağıralioğlu’nu da “İbda-c ci” olarak niteleyerek, Yazcıoğlunun “gençlik teşkilâtı”nı kurmakla görevlendirdiği birine “leke” attıklarını zannederlerken, tüm bir BBP tarihini yerlebir ediyorlar ve gerçek yüzlerini apaçık bir şekilde ortaya seriyorlar.
Ağıralioğlu’nun İbda ile bir alakasının olup olmaması bir yana, “tarlanız sürülürken” ne haltlar karıştırıyordunuz, ilk önce bunun hesabını verin!
“Provokatör” diye nitelediğiniz “İbda-c ciler”in mahkeme süreçlerine bir bakın, delilsiz, mesnedsiz, şimdi “Ergenekon masası” olan “İbda masası”nın “hizmet eri” polislerinin hazırladığı fezlekeler ve “Ergenekoncu” oldukları apaçık ortaya çıkmış bulunan hakimlerin “kanaatleri” ile cezalandırılmışlardır, bir de “Yazcıoğlu’nun son divan heyeti” zamanında içeriye giren “BBP”lilere bakın!

“Tarla sürülmüş” demişti Yazıcıoğlu, hemen akla getirmek lâzım, bizimle konuşması esnasında, “KİMSEYE GÜVENMİYORUM, HERYERE GÖNDEREMİYORUM” sözünü hatırlayın, “eğitimcileriniz” ne biçim bir eğitim verdiyse –kimileri- “kaatiller sürüsü” haline getirilmiş bir “gençlik teşkilâtı” ortaya çıkmış, ne yapıyordunuz o zaman ve bu haliniz ortadayken kim KARANLIK MİHRAKLARIN TEMSİLCİSİ oluyor, buna cevab veriniz?
Yavuz Ağıralioğlu’nu şahsen tanımam, fakat, BBP için, olağanüstü kurultay istemesinde yerden göğe kadar hakkı vardır.

“Sürülmüş tarlada” biten MANYAK VE SAPIK TİPLERİ partiden, teşkilâtlardan atmamaya niyetli ve kurulu düzenlerin bozmamaya çalışan “son divan heyeti”ne karşı açtığı isyan bayrağı, hayırlı olacakdır kanaatindeyiz.

Birisini-bir faaliyeti desteklemek için illa ki “bizden olmalı” diye bir yobazlığımız olmadığını, “Yazıcıoğlunun son divan heyeti” titrlerinden ve “haber elemanı” ve “ajan provaktör”lerle dolu “teşkilâtlarından”, yani “sürülmüş tarlalarından” başka birşeyleri bulunmayanlara duyurulur!


http://www.furkandergisi.com/index.php/tr/furkan-yazarlari/sinami-orhan/1106-qsurulmus-tarlaqdaki-manyak-ve-sapiklari-temizlemek

Hiç yorum yok: