TÜRK’ÜN MİLLİYETÇİLİK ANLAYIŞI


İslam perspektifinde Türk tarihi’nin en ulvi makamı bütün olarak Osmanlı Devleti’ne verilmiştir. Ve en son gelmesine nazaran en üste çıkmıştır.
İslam’ı muhatab anlayış olarak kabullenmiş her insan ulvi makamdadır. Buna bağlı olarak,İslam sınırları içerisinde bulunan her Türk ulvi makamdadır. İslam çizgisi dışında kalan Türk ise, İslam anlayışında süfli makama(aşağı seviyeye) düşmüştür…
Allah teala buyuruyor;
“ Andolsun, biz cinler ve insanlardan birçoğunu cehennem için yaratmışızdır. Onların kalpleri vardır, onlarla kavramazlar; gözleri vardır, onlarla görmezler; kulakları vardır, onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir; hatta daha da aşağıdırlar. İşte asıl gafiller onlardır.”(Araf.179) İslam dairesi içine girmeyi kabul etmeyen her insan, hayvanın cehenneme girmeyip toprak olucağını düşündüğümüzde(sorumlu olmamaları hasebiyle) bir insanın daha aşağı seviyeye düşdüğü anlaşılmış oluyor.
Lakin bu her milletten insan için geçerli; Türk,Kürt,Arap,Çerkez vs..

“Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse (bilsin ki) Allah, sevdiği ve kendisini seven müminlere karşı alçak gönüllü (şefkatli), kâfirlere karşı onurlu ve zorlu bir toplum getirecektir. (Bunlar) Allah yolunda cihad ederler ve hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar (hiçbir kimsenin kınamasına aldırmazlar). Bu, Allah'ın, dilediğine verdiği lütfudur. Allah'ın lütfu ve ilmi geniştir.” (maide/54)
Maide suresinin bu ayetinin nuzul sebebine bakıldığında münafıklar ve irtidat edenler vesilesiyle indiğini görülecektir..
Allah Resulü zamanında 3 ve Hz. Ebu Bekr zamanın da ise 11 kişinin irtidat(dinden dönme) etmesi söz konusu.
Velhasıl aynı zamanda ayeti kerimenin umumi manayı da kapsadığı İslam alimleri tarafında belirtiliyor.
Demek ki; Mevla’nın ayette buyurduğu vasıflara haiz milletler gelmiştir ve gelecektir.

İslam hukuku ile Devlet yöneten toplumlardan biri de (Osmanlı)Türklerdir.
Bu mana da Türkler maide/54. ayetin içerisinde değerlendirilmesi gerekli, ayeti bir millet anlayışının içerisine sokmak gibi bir kabalığa yer verilmemeli. Burada bir yanılgıya işaret etmek gerekiyor ki; İnsanlar kendi ırklarını ön plana çıkartarak ayetleri kendine destek yapma gayretinde. Mevla’nın ayetlerini hiçbir millet kendine prim yapacak şekilde kullanamaz ve kendi ırk’ını öne çıkartıcı teşebbüslere girişemez.

Bütün olarak bir kavmin müjdelendiğini iddia edenler; Hrıstiyan Türk, mason Türk, allahsız Türk kimliğiyle bazı insanları görmüyorlar mı ki, toplum olarak kurtuluşlarına ayetleri destek mahiyetinde istismar ediyorlar.
Mesele gelip hakikate dayanıyor ki,asl olan ırk değil ubd(kulluk). Eğer övülmesi gereken bir ırk olsaydı, Arap milleti olurdu. Bizzat içlerinden Allah Resulü çıktı. Böyle bir anlayışın İslam’da olmadığı buyruluyor; “Hiçbir kavmin birbirine üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvadadır.”

Allah’a samimi olarak yaklaşan kişi veya yaklaşan millet..

Hakikat olan ise bir zamanlar ulvi makam da olan Türkler şimdilerde süfli makamlarda.

Şuan İslamı yaşayan böyle bir topluluk göremediğimize göre ve samimiler arasında İslam anlayışının mücadelesini vermediğimize göre yeni bir şahlanışa ihtiyaç var demektir.

Bilinmelidir ki; İnsanlar Irk’larıyla varlığını devam ettiremez. Ancak Fikirleriyle varlıklarını devam ettirebilirler.

Bu mana da, Millet kavramını şuurlaştıracak Büyük Doğu mufkuresinin temel prensib Milliyetçilik anlayışı;


MİLLİYETÇİLİK*

Her tavus kuşu mutlaka mutlaka bir yumurtadan çıkar; ve tavus yumurtasından her çıkan,mutlaka tavus kuşudur; öyle amma, gaye, tavus yumurtasından çıkmış olmak değil, tavus kuşu olmaktır… İşte milliyetçiliğimizin tek ve kesafetli bir misal içinde mânası!

Tavus kuşu, sebepte değil, neticede tavus kuşudur; bu bakımdan tavus kuşunun şahsiyeti,geriye doğru mânasız ve değersiz yumurta kırıklarında değil, ileriye doğru müstesna bir renk ve çizgi heyetindedir… İşte milliyetçiliğimizin tek ve kesafetli bir misal içinde ruhu!..

İsterse karga veya devekuşu yumurtasından çıkmış olsun, neticede bütün şartlariyle tavus kuşu olabilen her varlık, tavus kuşunun bütün hakkına maliktir… İşte milliyetçiliğimizin tek ve kesafetli bir misal içinde kıymet ölçüsü!…

Demek ki biz, gerçek milliyetçiliği, geriye doğru değil, ileriye doğru, menba istikâmetinde değil, mansap istikâmetinde, tohum üstünde değil, ağaç, üstünde karar kılıcı bir anlayış ve görüşe bağlıyoruz.

Bu demektir ki, biz, tarih plânında fışkırışımıza zemin teşkil eden ırk ve toprak şartlarını geride bırakmış; her türlü ırk ve toprak hakikatine ilgili, fakat her türlü ırk ve toprak yobazlığına düşman, ileri bir görüş ve anlayış içinde milliyetçiyiz.

Amma yumurta olmazsa tavus olmazmış; varsın olmasın, bu zaruret bize hiçbir sey kaybettirmez. Dairenin bulunduğu her yerde mutlaka bir merkez bulunacağı, fakat her merkez bulunan yerde mutlaka bir daire bulunmayacağı gibi tavus, yumurtayı ihata ve ihtiva eder de, yumurta tavusu ihata ve ihtiva edemez.

Bizim milliyetçiliğimiz, belli baslı bir topluluğa ait madde ve kemmiyet hakikatlerinin mâverâsında, sadece ruh ve keyfiyet vâkıalarına bağlı, cevherini posasından süzen ve yalnız cevhere nisbet kabul eden bir telâkkiden ibaret.
Türk, bizim nazarımızda, belli baslı bir inanış, bağlanış, düşünüş,seziş, hatırlayış, duyuş, davranış ve bildiriş hususiyetleri içinde, belli baslı bir iman, mukaddesat, tefekkür, tahassüs, hayal, hatıra, meşrep, eda ve lisan birliğinin ördüğü, tek nüshalı ve şahsiyetli bir ruh nescinden ibarettir; mutlak ve müstakil bir vâhit temsil eden bu ruh nescinin zarfı da
Anadoludur.

Ya şu boyuna Türk ruhu, Türk ruhu dediğimiz şey nedir ki?.. Türk ruhu dediğimiz şey, iki vâhidin mecmuundan ibarettir: biri, onu kendi dışında olduran, öbürü de bu olan şeyi kendi içinde renklendiren, şekillendiren, seslendiren, kokulandıran, iklimlendiren iki vâhit…Vâhitlerden ilki, Türkün duygu ve düşünce mihrakında pırıldayıcı mutlak ve müstakil iman ışığı, ikincisi de bu ışık etrafında, hususî ve mahallî, bütün bir tahassüs ve tefekkür seciyesidir.

Vâhitlerden ilki, ırk ve kavim seviyesinin üstünde, bütün insanlar çapında ve hâkim; öbürü de yalnız ırk ve kavim kadrosunda ve tâbidir.

Demek ki, zaten aslında ve lûgatta bir kavmin ruhunu dayadığı iman kaynağı mânasına gelen ve son zamanlarda gerçek delâletinden kaydırılıp kavmiyet mânasına kullanılmaya başlayan milliyetçilikten anladığımız, bir zarf isi olmaktan ziyade bir mazruf isi; ve mazruftaki dünya
görüsüne, insan, cemiyet ve kâinat telâkkisine bağlı bütün bir tahassüs, tefekkür, eda ve ifade kadrosu isçiliğidir.

Bu ruhî ve kadronun ırkî plânda kendi maddesine karsı sevgisi, ancak belli baslı bir vâhidin doğurduğu böyle bir ruha yataklık etmekten ibaret ve yalnız bu kayd ve şartla sınırlıdır.

İste bizim milliyetçiliğimiz; İslâma bağlı Türk ruhunun, bu mutlak kadro içinde Türk duygu ve düşünce hususiyetlerinin milliyetçiliği!.. Ve iste cihan ölçüsünde milliyetçilik!..


*Necip Fazıl Kısakürek, İdeolocya Örgüsü.


nateskases@gmail.com

Hiç yorum yok: