Dehşet İçindeyim!



Salih Tuna


"Başım belada" diyordu Ahmet Kaya o güzelim şarkısında, "Adamın biri vurulmuş sokakta / Cebinde adresim bulunmuş..."



Ahmet Emin Yalman vurulduğunda da bir başkasının "başı belaya" sokulmak istenmişti.



Hayır, kimsenin cebinde adres falan bulunmamıştı. Ama "saldırganın" okuduğu kitaplar vardı.



Kitap yani "adres!"



Ve bu "adresten" hareketle "bir başkası" Malatya'da "azmettirici" suçlamasıyla mahkemeye çıkarılmıştı.



Sayın Başbakanımızın "Dersim" konuşmasında kaynak gösterdiği "Son Devrin Din Mazlumları" adlı eserin müellifinden başkası değildi bu.

Yani Alevi kardeşlerimize Dersim'de yapılan emsalsiz zulmü, emsalsiz şekilde kelimelere döken şair: Necip Fazıl Kısakürek.



Kendini şöyle savunmuştu Malatya'da: "İngiliz'in biri, kıskançlık krizi içinde karısını öldürse... Ve adamın cebinde Othello piyesinden bir sayfa bulsanız... Azmettirici diye Shakespeare'in iskeletini mezarından çıkarıp Londra köprüsünden mi sallandıracaksınız?"



Bu müthiş savunma, kitaplarını okuyan birileri "suça bulaştığı" için müebbet hapis cezasına çarptırılan Salih Mirzabeyoğlu'nu fena halde hatırlatıyor.



Telegram işkencesi altında 13 yıldan beri hapis yatan Mirzabeyoğlu hiçbir eylemin planlanmasında, teşebbüsünde veya eyleminde bulunmadı.



Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi İletişim Hukuku Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Nurullah Aydın "Karar Tashih Talebi"nde aynen böyle diyor.



Dahası, kitaplarda yazılanların örgüt dokümanı olarak kabul edilmesinin evrensel hukuk ilkeleriyle bağdaşmayacağı düşüncesiyle, Mirzabeyoğlu'nun yeni ceza kanunu kapsamında tekrar yargılanmasını talep ediyor.



Anlaşılan o ki suça bulaşmış (veya bulaştığı iddia edilen) birileri bulunmuş, bu birileri örgüt kapsamında mütalaa edilmiş, ama örgüte lider bulunamamış.



"Örgüt dediğin lidersiz olur mu?" zihniyetiyle de "suça bulaştığı" saptananların okuduğu kitaplardan hareketle Mirzabeyoğlu suçlu ilan edilmiş.



Halbuki suçlu ilan edilmeden 20 yıl önce de yazıp çiziyordu.



Yazıp çizdiklerinde de o günden bu güne milim değişiklik yoktu.



İlk gençlik yıllarımızdan hatırladığımız Gölge dergisini ünlü karikatürist Yalçın Turgut'la çıkarıyordu.



O yıllardan aklımda kaldığı kadarıyla yüreği geniş vuran bir adamdı: "Sen Eritre'desin çocuk, sen Moro'da / Sen yıllarca zulüm edilensin / Türkistan'da Azerbaycan'da Kırım'da..." diyordu.



Mirzabeyoğlu tanınmış bir Kürt ailesine mensup, kimseye eyvallahı olmayan, Necip Fazıl'ın da iltifatına mazhar olacak şekilde birçok alanda (şiir, roman, günlük, düşünce) elliyi aşkın eser vermiş bir yazar.



"Brifingi aldı idamı verdi" şeklindeki Vakit gazetesinin dünkü manşetini okuyunca tüylerim diken diken oldu.



Habere göre Harbiye'de yapılan gizli bir toplantıda alınan kararlar kapsamında, hakim Metin Çetinbaş, Salih Mirzabeyoğlu'na idam cezası verdi.



Okuyalım: "Hakim Metin Çetinbaş daha sonra yaptığı açıklamada 'Verdiğim karar yüzde yüz doğrudur diyemiyorum. Biz o günkü şartlara göre karar verdik, hata yapmış olabiliriz...' diyerek, 'brifingde alınan kararlara' gönderme yapmıştı..."



Vay canına!



Bir hata yüzünden bir insan çoluk çocuğundan kopartılıp 13 yıl içeride yatırılabiliyor, 60'lı yaşlarını zindanda idrak etmek zorunda bırakılabiliyor ha!



Okumayı sürdürelim: "1. Ordu Komutanlığı'na ait Harbiye Orduevi tesislerinde tertiplenmiş çok gizli bir toplantıya katıldığını söyleyen avukat Doğan Yıldırım, darbenin sivil kadrolarına bu toplantıda brifing verildiğini belirtti. Yıldırım, toplantıda Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı, dönemin 1. Ordu Komutanı Hüseyin Kıvrıkoğlu, Balyoz'un bir numarası eski 1. Ordu Komutanı Çetin Doğan, Genelkurmay Genel Sekreteri Erol Özkasnak, dönemin DGM Başsavcısı, mahkeme başkanları, Susurluk ve İBDA-C davasında hakimlik yapan Metin Çetinbaş, eski İstanbul Barosu Başkanı Kazım Kolcuoğlu, İstanbul Valisi Erol Çakır, Doğan medyasında görev yapan birçok gazetecinin bulunduğunu ifade etti..."



Gerçekten de dehşet verici.



Salih Mirzabeyoğlu tekrar yargılanırsa kim bilir daha ne gizli "toplantılar" çıkacak ortaya!